Genel

Ülkemize Yönelik İç ve Dış Tehditler

Abone Ol 

Anarşi ve Terör Kavramı: Anarşi:Devlet denetiminin kalmaması durumu Anarşist:Devletin siyasi ve idari kurumlarını çökertmeye kalkışan kişilere denir. Terör: Yıldırma – korkutma demektir. 10 Terörist: Terör eylemlerine girişen kimselere denir. Terörizm: Siyasi bir amaca ulaşmak için yasa dışı yollarla şiddet kullanılmasıdır. Uluslar arası örgütlerin herhangi bir ülkeyi yıpratmak ve etkilemek için yaptıkları eylemlere uluslar arası terörizm adı verilir. b. Terörün Yayılma Sebepleri: 1. Bilgi ve anlayış azlığı 2. Kamuoyunun terör konusunda eğitimsizliği 3. Bazı kişi ve kuruluşların bilerek veya bilmeyerek terörizme katkısı 4. Doğal afetlerde ortaya çıkan söylentiler. 5. Terörü destekleyen devletlerin mevcudiyeti 6. Bazı silah üreticilerin örgütlere silah satması 7. Ülkeler arası işbirliğinin sağlanamaması 8. Halkın yeteri kadar duyarlı olmaması. 7. Terörle Mücadelede Kişilere Düşen Görevler: 1. Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmak. 2. Eğitim ve öğretimi , milli birlik ve beraberliği sağlayıcı ve güçlendirici tarzda sürdürmek. 3. Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmak. 4. Yıkıcı ve bölücü faaliyetleri etkisiz kılacak düşünce yapısına sahip olmak. 5. Terörizme karşı duyarlı olmak. 6. Türkiye Cumhuriyetine Türk toplumuna ,Türk milli değer ve kültürüne bağlı olmak. 7. Cumhuriyet yönetimine inançla bağlı olmak. 8. Türk olmakla gurur duymak. 9. Vatan ve bayrak sevgisiyle dolu olmak. 8. Güncel Tehdit: Tehdit, korkutma gözdağı vermedir. Bir devlete tehdit içten de dıştan da gelebilir ve devletin düzenini yıkmayı amaçlar. a) Ülkemizdeki İç Tehdit Unsurlarının Başlıca Hedefleri Şunlardır: 1. Hedef ülkede anarşi ve terör ortamı meydana getirmek. 2. Devlet otoritesini sarsmak 3. Toplumu yönetilemez hale getirmek 4. Devletin ülkesiyle ve milletiyle olan bütünlüğünü parçalamak. 5. Çağdaş anlayışı yıkmak. 6. Ülkede rejimi değiştirerek kendi görüşlerinin etkin olduğu bir düzen kurmak. b) Dış Tehdit Unsurlarının Hedefleri: Dış tehdit unsurları da iç tehdit unsurları gibi laik,çağdaş,özgürlükçü ve demokratik Türkiye Cumhuriyetini parçalamak, yok etmek amacındadır. c)Türkiye’nin Jeopolitik Öneminden Dolayı Yabancı Ülkelerin Ülkemiz Üzerindeki Emelleri: Jeopolitik konum;bir ülkenin bölge veya dünya siyasetindeki konumu demektir. Ülkemizin Dünya üzerindeki yeri çok önemlidir. Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Avrupa’yı Asya’ya bağlayan boğazlara sahiptir. Ayrıca üç kıt’anın birbirine en yakın olduğu yerdedir. Ortadoğu,Kafkas ve Balkan ülkeleriyle komşudur. Bütün bunlar düşmanlarımızın sayısını artırmaktadır. Ülkemizin gelişmemesi ve uygar ülkeler seviyesinin üstüne çıkmaması için bazı ülkeler ülkemizde terör ve kargaşa ortamı olması için çaba sarf ederler. Ancak Türk milleti, Atatürk’ün gösterdiği bilim ve teknoloji yolunda ilerlemektedir. Gelecek her türlü saldırıya ülkemiz kendisini hazırlamıştır. d. Kaçakçılık: Yasal olmayan yollardan büyük kazançlar elde etmek amacıyla uyuşturucu madde, silah,tarihi eser ve altın gibi maddelerin alınıp satılmasına kaçakçılık denir. Ülkemizde Jandarma Genel Komutanlığı,Emniyet Genel Müdürlüğü,Gümrük Genel Müdürlüğü gibi resmi kuruluşlar kaçakçılıkla mücadele etmektedirler. Devlet, belli bir ülkede, bir hükümete ve ortak kanunlara bağlı olarak yaşayan bir milletin ya da milletler, topluluğunun meydana getirdiği siyasi ve hukuki bir organizasyondur (1). İnsanlar toplu olarak yaşamaya başladıkları andan itibaren, bu toplu yaşamı organize hale getirecek kurallara ve bu kuralları uygulayacak bir otoriteye ihtiyaç duymuşlardır. Bu ihtiyaç, devlet adı verilen kurallar ve kurumlar sisteminin doğmasına yol açmıştır. Bu sistemin işleyişinde devletin, onun varlığına ihtiyaç duyan bireylere karşı bir takım görev ve sorumlulukları olduğu gibi, o devlete mensup olan insanların da devlete karşı bazı ödev ve sorumlulukları vardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel işleyişini belirleyen anayasamız, devletin görev ve sorumluluklarını; Türk milletinin bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişi ve toplumun huzur ve mutluluğunu sağlamak, temel hak ve hürriyetlerin sosyal devlet ve adalet anlayışı içinde eksiksiz olarak uygulanmasını gerçekleştirmek (2) olarak ifade etmiştir. Devlet, bu görevlerini yerine getirebilmek için, mensubu olan bireylere, bazı ödevler yüklemiştir. bu ödevlerin en önemlisi, devletin varolmasını ve görevlerini, yerine getirmesini sağlayan yasalara, mutlak bir biçimde itaat edilmesidir. Bunun bilincinde olan büyük Atatürk, dünyada diktatörlükler dönemi yaşanırken, İslam dünyasında bir ilki gerçekleştirmiş ve yoktan var ettiği genç Türk devletini, demokratik ve laik temele oturtmuştur. 1921 anayasasında “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Hükmüyle başlayan bu süreç, inkılaplarla taçlandırılmış ve günümüzün modern, demokratik ve laik, devlet ve toplum yapısına ulaşılmıştır. örneği görülmemiş bu toplumsal dönüşüm hareketi sonucu; günümüz Türkiye’si, insanını insanca yaşatacak demokratik ve laik altyapısı ile çağdaş dünyada örnek gösterilen, saygın bir devlettir. 2. türkiye’nin Jeopolitik Önemi Türkiye, Kuzey yarım kürede ekvator ile Kuzey kutbu arasında eski dünya kıtaları adını verdiğimiz (Asya, Avrupa, Afrika) topluluğunun hemen hemen tam ortasında yer alır. Ülkemiz, üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada (Anadolu) üzerinde bulunur. 814.578 km2 alan kaplayan ülkenin 23.764 km2 si (yaklaşık %3) Avrupa Kıtası üzerinde yer alırken, diğer büyük parçası Asya’dadır. 36-420 kuzey paralelleri ve 26-450 doğu meridyenleri arasında yer alan ülkemizin en kuzey ucu Sinop ilinde İnce Burun; en güney ucu Hatay’da Beysun koyu güneyi olurken, en batı ucu Gökçeada’daki Avlakaburnu, en doğu ucu ise Iğdır ilimizde Aras Irmağı dil kesiminde yer alır. Geometrik şekil olarak kabaca yatay bir dikdörtgeni andıran ülkemizin batı-doğu yönündeki uzunluğu 1.600 km’ yi bulurken, kuzey-güney yönünde genişliği ise 650km’ dir. Bu bakımdan ülkemizin doğusu ile batısı arasında 19 boylam, diğer bir deyişle 76 dakikalık bir zaman farkı vardır. Türkiye kuzeybatıda Bulgaristan ve Yunanistan; kuzeydoğuda Gürcistan, Ermenistan, doğuda Nahcivan, İran, güneydoğuda Irak ve Suriye ile sınır komşusudur. Bu komşular içinde en uzun kara sınırına 877 km ile Suriye sahiptir. Jeopolitik açıdan önemli bir konumda bulunan Türkiye, Anadolu yarımadası elverişli iklim koşulları nedeniyle tarihi çağlardan itibaren büyük ölçüde yerleşmelere sahne olmuş, bunun neticesinde de çeşitli uygarlıkların kurulduğu ve geliştiği bir alan haline gelmiştir. Bu bakımdan Türkiye Doğu ile Batı medeniyetlerine köprü olmuştur. Ülkemiz coğrafi açıdan birbirinden farklı özellikler gösteren yedi bölgeye ayrılır. Bunlar Marmara, Karadeniz, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri olarak adlandırılır. —————————————————————————————- Jeopolitik demek bir ülkenin dış politikasını doğal konumunun belirlediğini öne süren siyasal bilgi kuramı demektir. Özellikle iki dünya savaşı arasındaki dönemde Almanya’da ele alınıp geliştirilmiştir. 1924 yılında general Haushofer tarafından Münih’te bir jeopolitik enstitüsü kuruldu ve bir de jeopolitik dergisi yayımlanmaya başlandı. Yaşam alanı bulma gereksiniminin toplumların doğal yönsemesi olduğunu öne süren ve buna dayanarak yayılma politikası güden Nazi yöneticileri jeopolitik kuramcılarını kendilerine danışman edindiler ve bu yeni modern bilim dalından daha teknik ve bilinçli bir şekilde yararlanmaya başladılar. ————————————– ————————————————– Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkedir. Asya ve Avrupa kıtaları arasında ulaşım ve ticaret gibi birçok alanda köprü görevi görmektedir. Dünyada çok az ülkeye nasip olmuş derecede önemli “İstanbul ve Çanakkale Boğazlar” ına sahiptir. Bu boğazlara sahip olması ve dolayısıyla da böylesine önemli bir ulaşım merkezi olması Türkiye’nin en önemli özelliklerindendir. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler sıcak denizlere en kısa ve ekonomik yoldan ulaşabilmek için İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan geçmek zorundadırlar. Özellikle Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra kurulan yeni cumhuriyetler büyüme ve gelişme umuduyla deniz ticaretine büyük önem vermektedirler. Bu yolla ülkemize daha çok döviz girişi sağlanır ve ekonomimiz gelişir.Zengin petrol yataklarına sahip doğu ve Ortadoğu ülkelerine yakın olmamız da diğer bir jeopolitik avantajdır. Orta Doğu’ da petrol çıkaran ülkeler ürünlerini tüm dünya pazarına en kısa ve en karlı yoldan sunabilmek için ya bizim topraklarımızdan petrol hattı geçirmek; yada limanlarımızdan dağıtım ve satış yapmak zorundadırlar. Yurdumuz dünya coğrafyasında ılıman iklim kuşağında yer alır. Bunun sayesinde aynı anda ülkemizde 4 mevsim birden yaşanabilir. Böylece ülkemiz turizm değerleri bakımından da değerli bir konuma gelmiştir. Kış turizmi yurdumuzun kuzey, doğu ve kuzeydoğu kesimlerinde yapılmaktadır. Asıl önemli olan yaz turizmi ise Akdeniz ve Ege bölgeleri ağırlıklı olmak üzere yurdumuzun deniz kıyısındaki birçok yöresinde yapılır. Ülkemize yılda yaklaşık 9 milyon yabancı turist gelmektedir. Bu turizmden elde ettiğimiz gelirde yurdumuzun onlara göre ucuz olması nedeniyle sayıya göre biraz düşüktür(yaklaşık 13 milyar dolar). Eşsiz kültürü, geçmişten beri kurduğu ve yücelttiği devletleri, gelenek ve görenekleri ve binlerce yıllık tarihi ile Türk Milleti dünyada tarihe damgasını vuran ender milletlerden biridir ve şu andaki varlığını Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde sürdürmektedir. —————————————————————————————- Yurdumuz Türkiye, dünya üzerinde birçok çatışmaların, sıcak ve soğuk savaşların yaşandığı Balkanlar ve Orta Doğu arasında yer almaktadır. Bu nedenle Türkiye tarihi boyunca hiç önemini kaybetmesine izin vermediği savunma ve askeri güç düzenini daima büyük bir dikkat ve kararlılıkla korumak zorundadır. Konumu nedeniyle birçok ülkeye hakim ve hükmedebilecek bir yerde bulunması ülkemizin stratejik bakımda ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Dünyadaki en güçlü devletlerden biri olarak kabul edilen A.B.D, ülkemizi Orta Doğu’ daki barışı sağlamak ve kendine güçlü bir ortak edinebilmek için müttefiki ilan etmiştir. Ülkemiz Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’ e 24 Ekim 1945; NATO’ya da 1951’de katılmasıyla dünyada ki gücünü kabul ettirme fırsatı bulmuştur. Kısacası yurdumuz çok büyük bir jeopolitik güç potansiyeline sahiptir ve bunun da büyük bir bölümünden gerek askeri, gerek ekonomik, gerek de siyasal alanlarda yararlanmaktadır. 3.Yabancı Ülkelerin, Ülkemiz Üzerindeki Emelleri Dünyada ülkeler daima bulundukları konumdan daha iyi bir konuma gelebilmek için uğraş verirler. Daima çalışarak kendilerini rakipleri karşısında daha güçlü duruma getirmeye çalışırlar. Bir devletin sadece kendini güçlendirmesi o devletin dünyada söz sahibi olmasını sağlamaz. Bir yandan kendi güçlenirken rakipleri de zayıflamalıdır. Bu istek ve arzularını gerçeğe dönüştürebilmek için dünyada soğuk savaş içerisinde olan devletlerin sayıları oldukça fazladır. —————————————————————————– Nitekim Türkiye Cumhuriyeti sahip olduğu değerleri, jeopolitik konumu, tarihi ve gücü bakımından tüm dünya devletlerinin gözünü ayırmadığı ve tüm tarihi boyunca almayı istemekten vazgeçemediği çok büyük bir devlettir. Büyük devletlerin sorunları büyük olur, ama çok büyük devletlerin sorunları fazla büyümemelidir. Aksi takdirde büyük devletler karşılarındaki büyük karşı güçler karşısında yenik düşebilirler. Tüm tarihiyle dünyaya nam salan Türk Milleti bu büyük sorunların üstesinden gelmeyi her zaman bilmiştir. Ama gün geçmiyor ki başka yeni sorunlar çıkmasın… Bu güzel vatanımızı elimizden almak için yabancı ülkeler adeta çok gizli bir şebekede çalışıyormuş gibi ülkemizle uzun yıllardır soğuk savaş içerisindedirler. Ülkemiz tam bir sorunun üstesinden gelmişken diğer bir yenisi çok farklı bir konumda oluşmaktadır. 80’lerin ortasına doğru ülkemiz tam gelişmek için yüksek bir hıza kavuşmak üzereyken PKK terörü denilen bir canavar grup yurdumuzun güneydoğusunda baş göstermiştir. GAP’ iyle canlanacak ve kalkınacak olan bölgeye terör damgası vurulmuş yurdumuzun o bölgesi adeta diğer Türkiye olarak adlandırılmıştır. Bu kötü günler fazla sürmemiştir. Kahraman Türk askeri üstün bilgi ve tecrübesiyle terör örgütüne her geçen gün ağır darbeler indirmiş ve yeni binyıla girmeden örgütü ortadan kaldırmıştır. Çok büyük kayıplar verdiğimiz terörün kaynağını nereden aldığı yıllarca konuşulmuş ve tartışılmıştır. Ve de en sonunda çoğu otoriter çevrelerce bu terörizmin ülkemizin ilerlemesini yavaşlatmak amacıyla oluşturulmuş yabancı ülkelerin ülkemiz üzerindeki kötü emellerinden biri olduğu anlaşılmıştır. Diğer ülkelerin yaptıkları bunlarla da sınırlı kalmamıştır. Ortaya attıkları yalan yanlış iddialarla yurdumuzun yurt dışındaki otoritesini sarsmayı hedef belirlemişlerdir. Osmanlı Devleti’nin tarihte hiç yapmadığı bir olay nedeniyle bugün Avrupa devletleri ve Ermenistan tarafında “Ermeni Soykırımı” yla suçlanmaktayız. Bunda bizim de suçumuz yok değil. Kendi tarihimizi onlar araştıracağına biz araştırırsak gerçeğin resmi bir şekilde ortaya çıkacağı şüphesizdir. ———————————————————————————- Dünya tarihine baktığınız zaman en çok savaş yapmış, en çok şehit vermiş ve en çok üzerinde haince planlar yapılmış millet Türk Milleti dolayısıyla da Osmanlı’nın varisi olan Türkiye’dir. Bunun en öz nedeni dünyada çok değerli topraklar üzerinde bulunuyor olmamız ve bulunduğumuz yere hükmediyor olmamızdır. ———————————————————————————- Kısacası Türkiye tarihi boyunca birçok devlet tarafından alınmak, yıkılmak ve çökertilmek istenmiştir ama yüce Türk Milleti buna izin vermemiştir ve bundan sonra da vermeyecektir… 4. DEMOKRATİK VE LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNE YÖNELİK TEHDİTLER Başta da belirttiğimiz gibi ülkemiz, her dönemde iç ve dış tehtidin hedefi durumundadır. Ülkemiz üzerinde menfaatleri olan güç odakları emellerine ulaşabilmek amacıyla bir takım oyunlar sahneye koymaktan geri durmamışlardır. Dünümüzde, bir devlete, silahlı güç kullanımı ile bazı şeyleri kabul ettirmek, hem çok güç hemde çok büyük maddi imkanları seferber etmeyi gerektirmektedir. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren askeri harekat yerine, yepyeni ve çok etkili bir yöntem olan “psikolojik harekat” ön plana çıkmıştır. Psikolojik harekat “psikolojik savaşı da içine alan düşman, tarafsız ve dost yabancı gruplarda, milli hedef ve menfaatlerin gerçekleşmesini destekleyecek, tutum ve davranışları oluşturmak için planlanan ve uygulanan siyasal, ekonomik ve ideolojik faaliyetlerdir”(3). Bu faaliyetlerin en önemli silahlı propogandadır. Her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı demokratik devlet yapıları, psikolojik harekat ve propoganda için en uygun ortamı oluşturur. Her türlü kitle iletiş im aracından yararlanılarak, düşünce özgürlüğü adı altında, ideolojik propoganda ile geniş halk kitleleri psikolojik baskı altına alınarak, hedefe ulaşılmaya çalışılır (4). Psikolojik harekatın yöntem ve tekniklerini kullanarak ülkemiz üzerindeki emellerini gerçekleştirmeye çalışan güç odaklarının oluşturduğu tehdidi; dış ve iç tehdit olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Dış tehdidi “ülke dışından belirli amaçlar doğrultusunda yöneltilen tehdit” olarak tanımlayabiliriz. Dış tehdit unsurları, çoğu zaman ülke içindeki taşeronlarını devreye sokarak hedeflerine ulaşmaya çalışırlar. Bu da; iç tehdidi oluşturur. Ülkemize yönelik iç tehdit unsurlarını aşırı sol, aşırı sağ, bölücü ve yıkıcı tehdit ve irtica olmak üzere dört başlıkta toplayabiliriz. Özellikle 1980 öncesinde etkili olan aşırı sol ve aşırı sağ tehdit, propoganda yöntemleriyle insanlarımızı ikiye bölmüş, bu süreçte 40037 terör olayı gerçekleşmiş, 5634 insanımız ölmüş, 11286 kişi ise yaralanmıştır (5). Ancak, değişen dünya şartlarında, aşırı sol ve aşırı sağ tehdit önemini yitirmiş ve marjinalleşmiştir. Bölücü ve yıkıcı tehdit unsuru ise, özellikle 1984 sonrası ivme kazanmış, önemli dış destekle yoğun bir terör faaliyetine girişmiştir. Bu terör eylemleri ile 30.000’e yakın insanımız yaşamını yitirmiş ve ülkemiz önemli maddi ve manevi kayıplara uğramıştır. Başta Türk silahlı kuvvetleri olmak üzere devletimizin güvenlik güçleri, etkin bir mücadele ile bölücü tehdidi önemli ölçüde gidermiş ve ele başını yakalayarak yargıya teslim etmiştir. Bu aşamada bölücü tehdit de önemini yitirmekte ve marjinalleşme sürecini yaşamaktadır. 5. Hedefteki Gençlik Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra kitle iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla gelişmesi ülkeler arasındaki sınırları kaldırarak dünyamızı global bir köy haline getirmiştir. Sınırlar artık eskisi kadar güvenli değildir. Çünkü günümüzün dünyasına uydular aracılığıyla yayın yapan radyo ve televizyon istasyonları hakim durumdadır. Eskiden ateşli silahlar insanların fiziki bütünlüğünü tehdit ediyordu. Psikolojik silahlar ise sadece insanların fiziki bütünlüğünü değil, bir toplumu toplum yapan ekonomik, politik, askeri ve kültürel tüm değerleri ile fertlerin zihnini, kalbini ve ruhunu tehdit etmektedir. Bu bağlamda 1950’lerden günümüze ülkemize yönelik terörizm faaliyetlerinin psikolojik silahların bir sonucu olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Ülkemizi ekonomik, siyasi ve askeri yönden çökertmek isteyen bazı emperyalist devletlerin en önemli aracı terör örgütleri olmuştur. Terör örgütleri maddi ve manevi desteği dış mihraklardan alırken, ayakta kalabilmek için muhtaç olduğu insan kaynağını da 14-25 yaş grubundaki özellikle lise ve üniversite çağındaki gençlerimizden sağlamaktadır. 6. TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK VE LAİK SİSTEME YÖNELİK TEHDİT İrtica tehdidini sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için, öncelikle, laiklik kavramının doğru değerlendirilmesi ve kavranması gerekir. Laiklik; devlet ve toplum yaşantısını ilgilendiren hukuk kuralları’nın akla, bilimsel gerçeklere ve toplumun ihtiyaçlarına göre düzenlenmesidir. Devlet hukuk kurallarından oluşan bir organizasyon olduğuna göre, hukuk kurallarının bu şekilde düzenlenmesi ile laik devlet yapısına, dolayısıyla laik toplum yapısına ulaşılır. Demokratik ve laik devletler vatandaşlarına temel hak ve özgürlükler adı altında pek çok hak tanır. “bu hak ve özgürlüklerin başında inanç özgürlüğü ve bu özgürlüğün devlet tarafından korunmasına ilişkin laiklik ilkesi gelir”. Türkiye cumhuriyeti anayasası, vatandaşlarına her türlü dinsel inanç, ibadet ve kanaat özgürlüğünü, tanımış ve bu dinsel inanç, ibadet ve kanaat özgürlüğünün bir takım kişi ve kurumlarca kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla, bazı yasal yaptırımlar getirmiştir. Kısacası, Türkiye cumhuriyeti devletinde dinsel inanç, kişilere aittir. Hiç kimse, bir diğer kişinin inancına karışamaz. Karışırsa, suç işler ve yargılanarak cezalandırılır. Böyle bir Yapılanma ile, din ve inanç kişilerin vicdanına bırakılır. Devlet ise, tamamen aklın ve bilimin gerçekleri ile yönetilir. Din ile bilim, metodları birbirinden tamamen farklı iki kavramdır. Bilimin temelinde şüphecilik vardır. Şüphecilik, bazı deneysel metodlarla, insanı bilimsel gerçeklere götürür. Dinde ise şüphe yoktur. Din’in insanlardan talebi, inan ya da inanma şeklindedir. Dinsel doğrular, bilimsel metodlarla ispatlanamaz. Bu iki kavramın metodlarını birbirine karıştırmak, kişiyi ve toplumu kaosa ve kargasaya sürükler. Laik devlet ve toplum, bu iki kavramı birbirinden ayıran, dolayısıyla, kaosu ve kargaşayı önleyen devlet ve toplum yapısıdır. “Sorgu sualsiz kabul sağlayıcı etkisi nedeni ile din, her dönemde, bir takım kişilerce toplum üzerinde itaat sağlayıcı bir unsur olarak kullanılmıştır” İnsanların en hassas oldukları, dolayısıyla en kolay istismar edilebilen şey; dinsel duygulardır. İnsanlık tarihi ve özellikle Türk tarihi incelendiğinde, din istismarının pek çok örneği ile karşılaşılır. Hatta bu hareketler; din istimarından öte, devlete isyan boyutuna kadar ulaşmıştır. “tarih, toplumları, gidebileceklerinden daha geriye götürmeye çalışanların yarattığı facialarla doludur” dinsel duyguların istismarı yöntemi ile gerçekleştirilen bu facialar insanlığa kan, gözyaşı ve yıkım getirmiştir. Büyük Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen ulusal dönüşüm hareketi sonucu, laik ve demokratik Türkiye cumhuriyeti kurulmuş ve bu yapının bir gereği olarak dinsel duyguların kötüye kullanılması suç sayılmıştır. Ancak, halkı sömürmeleri engellenen çıkar çevreleri, önlerindeki en büyük engel olan, laik demokratik düzeni yıkmaya yönelik yoğun faaliyetler içine girmişlerdir. Bu faaliyetlerin ana amacı; çok değişik yöntem ve tekniklerle laik ve demokratik düzeni zayıflatmak, yıkmak ve ardından dinsel temellere dayalı, teokratik bir devlet yapısı oluşturmaktır. Bu amaç doğrultusunda, tarikat adı verilen yasadışı örgütlenmeler, ön plana çıkarılmıştır. Tarikat, bir şeyhin mutlak güdümünde, onun söylediği her şeyi sorgulamadan mutlak doğru olarak kabul eden, şeyhin buyruklarına koşulsuz itaat eden müritlerden oluşan bir dinsel organizasyondur. Cumhuriyet döneminde yasaklanmış olmasına rağmen; günümüzde değişik organizasyonlarla faaliyetlerini yürütmektedir. Dernek, vakıf, meslek örgütlenmesi adı altında, yasal kılıf uydudurularak yürütülen bu faaliyetlerle, cumhuriyete düşman bir militan kitle yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Çok partili siyasi yaşama geçilmesiyle birlikte, din istismarının oy getireceği düşüncesinde olan bazı siyasi partilerin, din sömürcülerine tavizler vermeye başlamasıyla toplum içinde yürütülen gizli faaliyetlerden bazıları açıkça yürütülmeye başlanmış ve tarikatlarla yapılan oy pazarlıkları, yasal olmayan bu kuruluşların devlet ve toplumdaki örgütlenme çabalarında, önemli mesafeler almaları sonucu doğmuştur. Bu çerçevede, dernek, vakıf, meslek odaları, özel okullar ve dershaneler, imam hatip okulları, yasal ve yasadışı kuran kurslarında, çağdaş eğitim yerine, dinsel eğitimden geçirilerek müritleştiren tarikat taraftarı yapılan bu gençler, özellikle devlet kadrolarına yerleştirerek devleti içten ele geçirmenin provaları yapılmıştır . Oy kaygısı ile ard arda verilen tavizlerle, devlet kadrolarında, üniversitelerde, milli eğitim okullarında önemli mevkilere gelen militan zihniyetli bu kişiler, türk ceza kanununun, şeriat devleti kurmak doğrultusunda faaliyet gösterenlere verilecek cezayı belirl eyen 163 ncü maddesinin “düşünce özgürlüğü’nün önündeki engelleri kaldırmak” bahanesiyle yürürlükten kaldırılmasıyla, iyice cesaretlenmişlerdir. Türkiye’deki bu örgüt ve kişilere yurt dışından da maddi, manevi eğitim ve lojistik destek verilmektedir. Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin islam dünyasında ilk ve tek olarak uyguladığı modeli, kendi çağdışı rejimleri için büyük bir tehdit olarak gören bu devletler, Türkiye’deki rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere her türlü desteği vermeyi, kendi rejimlerinin devamı için bir zorunluluk olarak görmektedirler. Yurtdışından aldıkları destek, yurtiçinde bu kişileri cesaretlendirecek bazı uygulamalar sonucu cüretlerini iyice arttıran irticai kesim her türlü yöntem ve araçla laik cumhuriyet yönetimine karşı saldırıya geçmiştir. Akla hayale gelmeyecek yalan ve iftiralarla yürütülen, rejimi zayıflatmak ve yıkmak amacını güden bu kampanyada insanımızın hassas olduğu pek çok konu istimar edilmektedir. Ana hadefleri Atatürk’ün kurmuş olduğu laik-demokratik Türkiye Cumhuriyeti olduğu için ana istismar konusu da Atatürk, laik ve demokratik cumhuriyettir. Atatürk’ün ailesi, yaşamı ve yaptıklarının her biri istismar konusu edilerek, hiçbir bilimsel temele dayanmayan iftiralarla halkın Atatürk’e olan sevgi ve saygısı azaltılmaya ve toplumdaki “Atatürk imajı” sarsılmaya çalışılmaktadır. Atatürk din düşmanı olarak gösterilmekte (16) ve halkta Atatürk’e karşı nefret uyandırmak, için her türlü yol denenmektedir. Atatürkçü düşünceyi bir yaşam tarzı olarak benimsemiş insanlarımıza adeta nefret kusulmaktadır. Laiklik dinsizlik olarak gösterilmeye çalışılmakta demokratik ve laik devletin bir “küfür rejimi, şirk düzeni, ümmetin fesada verildiği sistem” olduğu iftirasıyla laik demokratik düzeni ortadan kaldırmak için savaşmanın yani cihad’ın farz olduğu, allahın, kesin bir emri olduğu ifade edilmekte ve laik düzene karşı savaşmayanların dinden çıkacağı yani kafir olacakları iddia edilmektedir (19). Bu çevreler, kendi yalanlarının ortaya çıkmasını engellemek amacıyla İslamın din kitabı Kur’an’ın Türkçe mealinin yapılamaya- cağını, bunu yapanın kafir olacağını, Kur’an’ın alelade insanlar tarafından anlaşılamayacağını, ileri sürerek Kur’anı anlamak için filozof olmak gerektiğini iddia etmektedirler . İrticai kesimin son yıllarda kullandıkları en önemli istismar aracı kadın ve kadınların örtünmesiyle ilgili olan “türban” meselesidir. Türk kadını cumhuriyetle birlikte geri kalmışlıktan, acizlikten, ezilmişlikten kurtarılarak toplumsal yaşamda erkeğin yanında, hakettiği saygın yerini almıştır. Ancak “kadın aklen ve dinen eksik akıllıdır… Uğursuzdur… Şeytan gibidir… Erkekler kadınlara hakimdir. O sebeple Allah erkekleri kadınlara üstün kılmıştır… Eğer tepeden tırnağa cerahat olsa, kadın da dili ile yalasa, yine de erkeğin hakkını ödeyemez diyen şeytani zihniyet, “cennet anaların ayakları altındadır.” Diyen bir peygamberin vaz ettiği dine ihanet etmekten kaçınmamaktadırlar. Bu doğrultuda tamamen yapay bir “türban sorunu” yaratarak halkı inanan – inanmayan olarak bölüp birbirine düşürmeye çalışmaktadırlar. Türban eylemleri adı altında din istismarını doruk noktalara çıkarmakta, adeta devlete karşı isyan provaları yapmaktan çekinmemektedirler.bu isyanda türban bir dinsel üniforma olarak simgelestirilmiştir Gazete ve dergi adı altında yayılamış oldukları paçavralarda başı açık gezen kadınların dinen ölümle cezalandırılması gerektiği konusunda hüküm vermekte. Laik düzende kadınlara zülmedildiği iddiası ile kadınlarımıza zulmedecek rejimi getirmenin hazırlıklarını yapmaktadırlar. Gemi azıya alan va adeta kuduran irtica, 17 ağustos 1999’da meydana gelen deprem afetini, bilimi adeta ayaklar altına alarak “laik demokratik cumhuriyet’in inanlara zulmetmesi nedeni ile allah’ın ilahi bir ikazı olduğu” gibi akılla, mantıkla, insafla bağdaşmayacak safsatalarla ortaya çıkabilmektedirler. Deprem afetinde hayatını kaybeden yirmibine yakın insanımızın “dinsiz” oldukları için cezalandırıldıkları iddiası affedilemez bir ihanet olduğu gibi, irticanın göstermiş olduğu cüret açısından dikkat çekicidir. SONUÇ Türk milleti tarihte pek çok badireler atlatmış, pek çok düşmanla mücadele etmiştir. Maalesef bu düşmanların bir kısmı da kendi içinden çıkmıştır. Kurtuluş savaşı bunun en güzel örneğidir. İç ve dış düşmanla mücadele etmenin de en güzel örneği gene kurtuluş savaşıdır. Türk kurtuluş savaşı Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Atatürk’ün önderliğinde tarihin akışı değişmiş, tarihte bize biçilen rol Atatürk ve Türk milleti tarafından reddedilmiştir. Atatürk’ün öncülüğünde Türk milleti aklı ve bilimi rehber edinerek geleceğine egemen olmuştur. Özgürlüğün, eşitliğin, demokrasinin, laikliğin, vatandaşlığın birey olmanın, aklı kullanmanın ne demek olduğunu öğrenen bunun tadına varan, Türk milletini, geçmişin karanlık çöplüğüne hiçbir güç döndüremeyecektir. Ancak, içte ve dışta Türk milletinin geleceğini karartmaya çalışan güç odakları da anlamsız da olsa bu faaliyetlerinden vaz geçmeyecektir. Bu güç odakları ile mücadele etmenin en etkin yolu aklı kullanma becerimizi en üst düzeye çıkarmaktır. Bilmeliyiz, bilgiye ulaşmalıyız, bilgiye egemen olmalıyız, bilgiyi değerlendirip yeni bilgilere ulaşmalıyız. Kendimizi Türk milletinin beklentileri doğrultusunda çok iyi yetiştirmeli olumlu niteliklerle donatmalıyız. Türk milletine ve devletine düşman olan unsurların amaç ve yöntemlerini çok iyi bilmeli ve bu düşman unsurlarla mücadele yöntemleri geliştirmeliyiz. Bilen insanlar olarak bilmeyenleri düşman unsurlara alet olabilecek, insanlarımızı aydınlatlamalı, bilgi ile donatmalıyız. En önemlisi Atatürkçü düşünce sistemini ve onun özü olan aklın ve bilimin egemenliğini çok iyi kavramalı, benimsemeli ve bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Laik ve demokratik Türkiye cumhuriyetine düşman olan unsurlar, aklın ve bilimin egemenliğine karşı mücadele etmektedirler. Bu mücadelelerinde aklını kullanma yetisinden yoksun militan bir kitle yaratmaya ve mücadelelerini bu kitle ile yürütmeye çalışmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki bu düşman unsurlarla mücadelede bizi üstün kılan; aklımızı kullanma becerimiz olacaktır. Bu mücadelede ihtiyacımız olan gücü Atatürk’ten, Atatürkçü düşünce sisteminden, onun mücadele azminden alarak, milletimizin geleceğinin karaltılmasına asla izin vermeyeceğiz.

KAYNAK:  https://zafercagdas.tr.gg/T-Ue-RK%26%23304%3BYE-h-YE-Y-Oe-NEL%26%23304%3BK-%26%23304%3B%C7-VE-DI%26%23350%3B-TEHD%26%23304%3BTLER.htm

Abone Ol 

bdllhcngz

Masal-hikaye-şiir ve kurgu sanatçısı,kurulması planlanan Türkiye Sanat Kurumu'nun (TÜSAK) fikir babası,araştırmacı,yazar,bilim adamı,uluslararası süper model,halterci. Öğretmen bir baba ve ebe bir annenin 3. çocuğu olarak 1983 yılında o zamanlar Sinop'un Boyabat ilçesine bağlı Saraydüzü köyünde doğdu.İlk öğrenimine 1989'da buradan taşındıkları az ilerdeki,babasının tayin olduğu Çorman Köyü İlkokulu'nda başladı.1990 yılında sanat hayatına başladı.Televizyondan dinlediği masallardan ve hikayelerden etkilenerek masal ve hikaye kurguları yapmaya başladı ve bir dizi masal ve hikaye yaptı ancak bunları kağıda geçirmedi.Ayrıca alışılmış çocuk oyunları oynamak yerine kendi aklından çocuk oyunları türetti ve bu oyunlar arkadaşları tarafından da ilgi gördü.Böylece çok küçük yaşta yaratıcı zekasını çevresine gösterdi.Öğrenimine 1992 yılında babasının tayini dolayısıyla taşındıkları Boyabat İlçesi Hamit Tekin İlköğretim Okulu'nda devam etti.1994 yılında şiir yazmaya başladı ancak şiirlerini yazdığı kağıtlar bir süre sonra kayboldu.Bir süre sonra şiir yazmaya devam etti.1997'de ilköğrenimini tamamladı ve orta öğrenimine buradaki Sağlık Meslek Lisesi Tıbbi Sekreterlik Bölümü'nde devam etti. Buradan 2001'de mezun olunca tıbbi sekreter ünvanı ile devlet memuru olarak atanması gerekirken devlet kurumlarına memur atanması ile ilgili kanun değiştirildiği için devlet memuru olarak atanması yapılmadı. 2002'de ehliyet aldı. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümü'ne girdi. Bu sıralarda önce Kültür Bakanlığına sonra da Başbakanlığa mektup ve dilekçe yoluyla yaptığı Türkiye Sanat Kurumu'nun (TÜSAK) kurulması önerisi kabul edilerek bu konuda çalışma başlatıldı. Bu bölümden onur listesine girerek 2004'de mezun oldukdan sonra 2008'de Anadolu Üniversitesi (Açıköğretim) İşletme Fakültesi İşletme Bölümü'nde lisans eğitimini tamamladı. 2009'da Boyabat'da İş-Kur'un düzenlediği Lambri Kaplamacılığı Kursu'na girdi ve sertifika aldı. 2009 Eylül Ayında Askerliğini Rize Merkeze bağlı Çaykent Beldesi'nde kısa dönem Jandarma eri olarak yaptı. 2010'da sosyal medya ve paylaşım siteleri aracılığı ile yüz modelliği yapmaya başladı. Boyabat İhlas Pazarlamada 45 gün su arıtma sistemi ve temizlik robotu pazarlamacısı olarak çalıştı ancak pazarlamacılık işini yürütemediğinden ayrılmak zorunda kaldı. 2010'da şiirlerini antoloji.com şiir sitesinde toplamaya karar verdi ve burada açtığı hesabında şiirlerini ve çeşitli konulardaki görüşlerini yayınlamaya başladı. Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde hesap açtı ve uzun yıllar kurduğu Türk ve İslam Dünyası Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği hayali için bu sitede bu dernek ismiyle sayfa açtı. Aynı yıl Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde master yapmaya hak kazandı ancak maddi imkansızlıklardan dolayı master yapamadı. Ardından değişik sitelerde hesaplar açtı ve hem sanat hem de araştırmaya dayalı paylaşımlar yapmaya devam etti. Botsvana Cumhuriyeti üniversitelerinden Gazipaşa Üniversitesi'nde alanında uzaktan öğretim yolu ile master, doktora yaptı. Yardımcı doçentlik, doçentlik ve profesörlük ünvanlarını kazandı. Ancak Gazipaşa Üniversitesi'nin denkliği ve kurumsal kişiliği Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK.) tarafından, resmi olarak kabul edilmediği için Gazipaşa Üniversitesi'nde kazandığı bu ünvanlarını kullanmamaktadır. En Başarılı ve İstikrarlı Devlet Siyasi Sistemi isimli videoları kendi adına profesör doktor ünvanı ile sosyal medya aracılığı ile yayınlanmıştır. İlgilendiği meslekler ve işler ile ilgili videoları ve diğer paylaşımları sosyal medyada ilgiyle takip edilmektedir. Halter dalında sporcu lisansı sahibidir. ( Gazipaşa Üniversitesi / BC. Gazipaşa Üniversitesi )

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu