Education

Eğitim Sisteminin Yetenek Düşmanlığı

Eğitim sistemi, bir ülkenin en sağlam olması gereken dinamiklerinden biridir. Bireyin, ilk defa ailenin çizgisi dışına çıkabildiği, kendinin farklı yönlerini keşfettiği, aralarında kan bağı bulunmayan insanlarla sosyal bir çevre oluşturduğu alanın kendisidir eğitim sisteminin yuvası okullar.

Aynı zamanda okullar, “kalıplaşmış, toplumsal beklentilere uygun ve isteklerden çok ihtiyaca yönelik” bireyler yetiştirmekle görevlidirler. İçimizde ne kadar renk olursa olsun, eğitim sistemimizin tek rengi vardır ve bu tek renk eğitim sistemi, ülkenin yeteneklerini körelten en etkin araçtır.

Sınavlar, yüksek notlar, ailelerin beklentileri, sürekli bizden daha iyisini yapmanın bir şekilde hep yolunu bulan komşu çocuklarıyla mücadele ederken insan bazı noktalarda kendini kaçırıyor. Kaçırdığı anda yeteneğini, ilgi alanlarını bulamıyor. Bulsa bile ya geç kalıyor ya da yeterli desteği bulamadığından kendini geliştiremiyor. Hayatın getirdiği zorunlulukların akışına kapılıyor, kendi isteklerinin peşinden koşabilmek için ne nefes alabiliyor ne de güç bulabiliyor. İşte böyle bir eğitim sisteminin içerisindeyiz. Öğretmek yerine ezberleten, bilgiyi paylaşmak ve çoğaltmak yerine sürekli strese ve rekabete sürükleyen, hayatımızın geri kalanını etkileyecek kararları her sene değişen ve köklü bir yapıya dayanmayan 2-3 saatlik sınavın sonucuyla vermek zorunda bırakıldığımız bir sistemde, insan kendisine rahatlıkla “bunu istiyorum ve bunun peşinden koşacağım” diyemiyor.

Yeteneğimize, isteklerimize, gitmek istediğimiz yola göre değil de sinir stres içerisinde elde ettiğimiz sınav sonuçlarına göre verdiğimiz gelecek ve kariyer kararları insanı bazen en doğru sonuca götürmüyor. Veya ailesinin istediği, toplumun “saygın” kabul ettiği mesleklere yönelmek zorunda kalıyor. Sonuç olarak, yeteneğinden uzak ve sıradan, kalıplaşmış hayatın içerisinde mücadele ediyor insan.

Şu an bir yerlerde, arkeolojiye ilgisi olan biri geleceğe dair hissettiği karanlık yüzünden planını değiştiriyor, sosyoloji okumak isteyen biri şimdiden “işsiz” olarak damgalanmaya kendini hazırlıyor, hayat kurtarmak isteyen biri toplum içerisinde sağlıkçılara yönelik oluşmuş nefreti görüp vazgeçebiliyor. Şarkı söylemek isteyen biri, hasta bakabiliyor. Estetik gözü olan insanlar sadece rakamların yer aldığı evrakların içerisine gömülebiliyor.

Ben, her ruhun kendisini gerçekleştirebileceği, insanı besleyebileceği bir şeyin olduğunu, o “şeyi” keşfetmeninse, hayatın kendisini oluşturduğuna inanıyorum. Eğer mutsuzsak, ruhumuza uzağız. Eğer özensizsek, içerisinde bulunduğumuz ortama ilgimiz düşük, eğer okuyamıyorsak neyi sevdiğimizi bulamadık.

Hayat beklemiyor ve akıyor. Umarım bir gün yollarımızı, ruhumuz çiçeklendirir.

Çiçekli günlere…  

Büşra ERCAN

1999 yılında İstanbul'da doğdum. Çocukluğumdan beri duygularımı en iyi şekilde kalemle aktardım. Her zaman kendim için yazdım. Üniversite hayatım boyunca düşüncelerim şekillendikçe yazmak benim için daha da ayrı bir önem kazandı. Şimdi yine en çok, kendim için yazıyorum.

Bir Yorum

  1. Her yazınızı okuyorum oldukca güzel noktalara güzel perspektiflerle yaklaşımınız var farklı bakış açıları ve içtenlik seziyorum yazılarınzda, bu şekilde devam edin yine çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık. bir başka yazıda görüşmek üzere.

Başa dön tuşu