Gecenin ortasında, sokağı aydınlatan ışıkların altında sessiz adımlarla yürürken anlıyorsun, gerçek yalnızlığı. Düşüncelerin esiri olduğunda, nabzının sesi kulaklarında ki müziğin sesine karıştığında. Sana eşlik eden tek şeyin, köşe başında duran, uğursuzlukla mimlenmiş kara kediyle kısa süreli bakışman olduğunda.
Bir de karanlığı yırtıp atan ay ışığı var tabi. Her adımda peşimden gelen. Gölgemi bir muhafız misali peşimden gönderen kaldırım taşları…
Yalnızlığın lugatı da bu değil mi zaten? Bomboş bir sokakta adım seslerini dinleyerek şehri baştan sona arşınlamak. Ama önemli değil, ben zaten yalnızlığı da lugatını da her şeyden çok severim.