GenelNewSocial

ZORUNLULUK MESELESİ

Abone Ol 

            Hiç geçmeyeceğini düşündüğüm acıların geçmesi, hiç bitmeyeceğini zannettiğim mutlulukların bitmesi… Dünyada olup biten her şeyin geçici olduğunu kanıtlıyor sanki. Kalbimin durmak bilmeyen ritminde çarptığı o gün, kaldırıma çökmüştüm. Bir şeylerin düzelmesini sanki sonsuza değin orada bekleyebilirdim. Hiçbir şey yapmadan, harekete geçmeden, sadece bir şeylerin yoluna girmesini beklemek. Hayat o kadar da basit değilmiş. Biz harekete geçmekte zorlanan, bir şeyleri değiştirmeye direnenlerin olayı değilmiş bu hayat. Bir şeylerin değişmesinden korktuğum için adım atmamak değil, aksine sonucu görecek kadar cesaretliyim. Ama yollara çıkmak hep derdim olmuştur. Evde oturursam sanki her şey düzelir, kendiliğinden güzellikler olur, beni bulur ve yanına çağırırdı. Güçlü zannettiğim annemin esasında kabullenmiş bir buruklukta olduğunu anladığımda 23. yaşıma dört ay vardı. Kolay olandı kabulleniş, kaderine boyun eğme… Küçük veya büyük herhangi bir çocuğun görmek istediği tek şey annesinin içten gülümsemesidir. Anne veya eş olmasının yanında unutmamış kimliğini de görmek ister ve hayranlık duyar. Hayata karşı kimin yanında, kimin için hangi noktada olursa olsun ‘kendi’ oluşunu asla unutmaması gerektiğini öğrenir öğretilmesine gerek kalmadan. Çocuklar güçlü olmaya değil, mutlu olmaya ihtiyaç duyarlar. Onların gücü saflıklarında ve mutluluklarında saklıdır. Güçlü olmak zorunda bırakılmış çocuklar ise hayatları boyunca ya zayıflıklarından şikayet ederler ya da mutluluklarını güçlerinin gerisinde tutarlar. Bu hayatı sürdürürken direnç göstermeden elde edebildiğimiz tek şey mutluluk olmalı. Yaptığım işte, okuduğum kitapta, yanımdaki dostumda mutlu hissettirmeyen duygular görüyorsam uzaklaşmalıyım. Fakat hayat bu kadar beyaz veya bu kadar siyah değil, öyle değil mi? Zorunda olduğumuz şeyler, para kazanmamız gereken durumlar, dayı dediğimiz ayılar var… Eve ekmek parası getirmek, çocuklarının ücretsiz dediğimiz eğitiminin karşılanması, günümüzün lüks sayılmayan teknolojik ihtiyaçlarının karşılanması… Bunlara zorunda kalmak ve hayatımızın bunlardan ibaret olması mutluluğu geri plana atıp güçlü olmayı her günümüzün yüzüne çıkarıyor. Bu noktada evrildiğimiz ve kendimizi dönüştürdüğümüz insan çok mühim. Kendi içimizdeki mutluluğu bulduğumuzda bu zorunluluklara zorunda olmaya devam eder miyiz sizce? Peki ya bu zorunluluklara zorunda olmaya bizi mecbur bırakan şey ne?

Abone Ol 

iremikizler

1999'da Tekirdağ'da doğmuştur. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyoloji bölümünü kazanmıştır. Şu anda Sosyoloji 4. sınıf öğrencisidir. Bir yıldır 'Sarmaşık' dergisinde yazarlık yapmaktadır. Aynı zamanda 'Miracle' projesine destek amaçlı lösemili çocuklar yararına çıkartılan 'Bizim İçin Toplum' adlı derleme kitabında da yazısı yayınlanmıştır. Kelimelerle insanlara hitap eden metinler yazmayı amaçlayarak, kendisini geliştirmek adına çalışmalarına devam etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu