ATATÜRK VE İSLAMİYET
M. Kemal Atatürk’ün hayatı incelendiğinde onun hayatının hiçbir döneminde hiçbir dine ve hiçbir din mensubuna kötü gözle bakmadığı, hangi dinden olursa olsun bütün dindarlara saygıyla yaklaştığı, hiçbir din mensubuna baskı yapmadığı görülecektir. Nitekim Atatürk, “Her türlü düşünceye ve inanışa saygılıyız” diyerek laiklik ilkesini hayata geçirmiştir. Atatürk’ün anladığı laiklik her şeyden önce dine ve dindara saygıdır. Aynı şekilde dinsizliğe ve dinsize de saygıdır. Yani düşünce ve inanç özgürlüğüdür. Atatürk’ü tüm yönleriyle anlatan; ” Hoşgeldin Atatürk ” İsimli bir kitap var. Bu kitabın baştan sona okunmasını tavsiye ediyorum. Atatürk’ün gerçekte nasıl bir insan olduğu bu kitapta delilleri ile anlatılıyor.
Atatürk’ün vefatından önceki son kelimesi sanki kendisine selam veren birine karşı selam verdi ve “Aleykümselam” dedi. (Kılıç Ali’nin anıları Shf 659 Hulusi Turgut) Kur’an- Kerim şöyle der ; “Melekler, onların canlarını iyiler olarak alırken, ”selamün aleyküm” yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin’derler.” (Nahl Suresi 32) , “İyiliklerini içeren kitabı sağ tarafından verileceklere, melekler: ”selamünaleyküm ” derler.” (Vakıa Suresi 90,91) …
İnsanın karşılaşacağı ölüm gerçeğinin son saniyeleri geldiğinde, o sırada yanında bulunanlardan Dr. Neşet Ömer bey “Dilinizi göreyim efendim. Lütfen dilinizi dışarıya doğru çıkartın” diye telaşlanırken, Atatürk, Dr. Neşet Ömer beye bakarak “vealeykümselam” diyerek gözlerini kapatmıştır. (Kılıç Ali’nin Anıları Sh 659.)
Peki, o sırada Atatürk’ün yanında bulunanlar telaş ve çaresizlik içerisinde kıvranırlarken ve hiç gereği yokken Atatürk’ün “vealeykümselam” demesinin anlamı ne olabilir ? diye bir soru akla gelebilir. Böyle bir sorunun yanıtını Kur’an- Kerim ayetlerinden öğrenelim. İşte Kur’an’ı Kerimin söyledikleri; “İyiliklerini içeren kitabı sağ tarafından verileceklere, melekler: ”selamünaleyküm” derler.” Vakıa Suresi 90,91
Atatürk’ün İslam Dünyası’na en büyük hizmeti; 1. Dünya Savaşı’ndan sonra vatanımızı işgal eden Türk ve İslam Düşmanı devletlere karşı vatanımızın bağımsızlığı için milletimizi bir araya getirmesi ve bu devletlere karşı yapılan savaşları kazanarak vatanımızı bu devletlerden kurtarması,bağımsız yapması ve müslümanların çoğunlukta olduğu ve yönettiği yeni bir devlet kurmasıdır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra milletimizde ; ”Bu vatanı düşmanlar aldı.Artık millet olarak bittik” Anlayışı hakim olmuştu. Gazi M. K. Atatürk bu anlayışı bozmuş, düşman devletlere karşı milli kurtuluş savaşını örgütleyerek o zamanın çok zor şartlarında vatanımızı kurtarmıştır. Ayrıca bu başarılarıyla İslam düşmanları tarafından sömürülen diğer İslam Milletlerine de bağımsızlık yolunda örnek olmuştur.
Öteden beri Atatürk düşmanları, Atatürk’ü Müslüman-Türk milletinin gözünden düşürmek için Atatürk’e “dinsiz” diye iftira atmışlar, genç nesilleri bu çirkin iftirayla zehirlemişlerdir. İşin asıl şaşırtıcı tarafı, kendisini “Atatürkçü” diye adlandıran bazı çevrelerin de Atatürk’ü yüceltmek adına onu “dinsiz” diye adlandırmış olmalarıdır. Yani, bir grup “aşağılamak” için, bir başka grup ise “yüceltmek” için Atatürk’ün “dinsiz” olduğunu iddia etmiştir. Gerçek şu ki hiçbir konuda anlaşamayan din istismarcıları ile Atatürk istismarcıları “Atatürk’ün dinsizliği” noktasında anlaşmıştır.
Örneğin, bugün Türkiye’de Atatürk’ün “dinsiz olmadığını” iddia edenler, hem Atatürk düşmanı yobaz din istismarcılarının hem de sözde Atatürkçü Atatürk istismarcılarının saldırısına uğramaktadır. Rahmetli Atatürk’e en çok yapılan eleştirilerden biri tekke ve zaviyelerin kapatılmasıdır. Atatürk bu konu ile ilgili ; ”Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil; bilakis bu tip yapılar, din ve devlet düşmanı olduğu, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık.” demiştir. Yani buradaki amaç devletin bekasının korunmasıdır. Ayrıca bir insanın son zamanlarında ya da son nefesinde tövbe edip etmediğini yalnız Rabbimiz bilir. Bir insan çok büyük günahlar işleyip son nefesinde ya da son zamanlarında içten gelerek tövbe etti ise Rabbimiz onun tövbesini hemen kabul eder ve o kişi doğrudan Cennet’e girer. O kişi veli derecesine bile ulaşabilir. Velilerden Ebu Turab Hazretlerinin bizzat şahitliğinde bunun örneklerinden birisi görülmüştür.
Din istismarcısı Atatürk düşmanlarının ve Atatürk istismarcısı söze Atatürkçülerin Atatürk’e yönelik bu asılsız iddialarına yanıt vermek için “Atatürk İle Allah Arasında” isminde bir kitap yazıldı. Bu kitapda Atatürk’ün din anlayışı, doğumundan ölümüne kadar çok ayrıntılı bir şekilde belgelere dayalı olarak incelendi. Bu kitap yazılırken bir sürü arşive girildi, yerli yabancı bütün kaynaklar tarandı ve sonunda Atatürk’ün bu ülkeye gelmiş geçmiş en bilinçli ve en gerçek inananlardan biri olduğunu bu kitabı okuyan,anlayan insanlar gördü. Atatürk inancını kendi içinde yaşayan, toplumun her şeyden önce dinini anlamasını isteyen, bunun için de bir Dinde Öze Dönüş Projesi geliştiren, din istismarıyla ve yobazlıkla savaşan, başka inançlara saygı duyan, samimi bir dindar olduğuna inanıyorum. Değerli bir hocamızın söylediği gibi ; Türk milletinin yetiştirdiği en büyük şahsiyetlerden biri olan Atatürk’ü vefatının yıl dönümlerinde rahmetle anıyoruz… Tam bağımsızlık, milli egemenlik ve milli devlet ilkeleri üzerine bina edilen Cumhuriyetimizin mimarı Atatürk, Türk milleti ve devleti arasındaki bağdır. Temeli İslam ile şekillenmiş, etnik ayrımdan uzak Türk milleti tanımı ona aittir.
Bugün başta mübarek anası üzerinden ortaya atılan iftiralar ile O’nun şahsı hakkında oluşturulmaya çalışılan izlenim, Türk milletini var eden birlik harçlarını yok etmek gayesiyledir. Zira Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu, en az mensubu olmakla gurur duyduğu Türk milleti kadar Müslüman’dı. Günümüzde dindar gözükenlerden de daha dindardı. Kendi ifadeleri ile o, “amel Müslüman’ı değil, bir cihad Müslüman’ı idi.” Söyler misiniz, kaçımız sevgili Peygamberimiz hakkında bu kadar öz bir övgüde bulunabiliriz: “Hz. Muhammed, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O ölümsüzdür.” (Atatürk Düşüncesinde Din ve Laiklik, sayfa 127.)
Ana ve baba tarafından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimize dayanan mübarek bir soya sahiptir. Atatürk seyyiddir. Bu kutsal kanı taşıyan Mustafa Kemal, ne bugün dindarım diyenler gibi domuz etini serbest bırakmış; ne zinayı yasak kapsamından çıkartmış, ne de Kur’an kursu yıktırmıştır.
Hıristiyan Batı dünyasına karşı canı ile vatanın müdafaasını yapmış; kurduğu yeni devlet ile de İslam âleminin savunucusu haline gelmiştir. Mustafa Kemal, Arap-İslam dünyasında liderlerin, Batı emperyalizmine ses çıkarmayan yaklaşımlarını eleştirmiştir. Bombay Chronicle gazetesinde 27 Ağustos 1937’de “Filistin’e el sürülemez, Kemal Paşa Avrupa’ya ihtar ediyor” başlığı ile çıkan habe
rde, “Cedlerimizin Hıristiyanlarla mücadele ettikleri toprakların yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi bildiririz” demiştir.
Genç cumhuriyetin laiklik ilkesine bağlı olması, bugün dinsizlik diye gösterilmektedir. Atatürkçülük yerine Kemalizm ifadesini ‘dinsiz Atatürk’ tarifi için kullananlar iyi bilmelidir ki, ne laiklik dinsizliktir, ne Atatürk dinsizdir.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek olan laikliğin aslında dinsizlikle alakasının olmadığını bizzat Mustafa Kemal’in hilafet görüşünden verelim: “Türkiye kanunu esasisi (anayasa), hilafetin yani hür ve müstakil bir İslam devletinin menfaatlerini yürütmeğe çalışacak ellere bütün müdafaa iktidarını vereceğini söylüyor. Hilafeti maddi desteksiz nasıl bırakmış oluruz. Hilafet Türk milletine emanettir. Türk milleti hür ve müstakildir. Bunun için hilafet de taarruzdan masun ve iktidara maliktir.”
Yaptıracağı ilk Kur’an tefsirini Elmalılı Hamdi Efendiye teslim eden Mustafa Kemal, Hanefi fıkhı esaslarına göre Kur’an’ın tefsirini emretmiştir. Ehl-i Beyt soyundan olan Atatürk, meşrep yolu ile İmam Ali’ye bağlı, Sünni dünyanın itikat ve amel kurallarını da Türk devletinin ve milletinin önüne koyan bir liderdi. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında etkili olan Kuvay-i Milliye ruhu, azmini ve gücünü elbette maneviyattan almıştır.
Çanakkale Savaşı yıllarında cepheden gönderdiği mektuplarda Allah’a olan inancı ile bu savaşı kazanacağını yazan Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrasında Ortadoğu’da bağımsızlığını ilan edecek Müslüman halklara da örnek olmuştur.
Kısaca, bazı çevrelerin planlarına uygun olduğu için arkasına sığındıkları dinsiz bir Atatürk yoktur.
Yedi yaşında Kur’an-ı Kerim’i hatmeden, 8 yaşında hafız olan; Eskişehir’deki Mihalıççık Camisini cebinden verdiği 5 bin lira ile tekrar yaptıran bir Atatürk bizim liderimizdir.
Eğer gerçek Atatürk’ü tanır; Müslüman Türk milleti ile O’nun görüşlerini bugün de bağdaştırabilirsek, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan kuvva ruhu bizde tekrar canlanacaktır.
O ruhtur ki, içinden geçtiğimiz kuşatılmış, acziyet ve çözümsüzlük halini bizlere aştıracak tek güçtür…