Avrupa Birliği
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği; tarihimizin yönünü değiştirecek, yaklaşık bütün kültür unsurlarımızda dönüşümlere sebep olacak geniş kapsamlı, derin içerikli bir girişim.
Büyük önemine rağmen, “Avrupa Birliği’ne Neden Hayır” isimli ilk yayında da değinildiği gibi; bugüne kadar, kararlar verilirken hiç bir akademik araştırmaya, hiçbir stratejik enstitünün görüşüne başvurulmamış, TBMM’ne sonradan sadece bilgi verilmiş, geniş tabanlı danışmalarda bulunulmamıştır.
“Siyaset Meydanı” TV. programını yöneten Ali Kırca, “Ulusal Programın” yayımlanmasından birkaç gün önce, AB Genel Sekreterinden, canlı yayında bir konu hakkında açıklama istemiş, olumsuz cevap almıştır. Vurgulamak istediğimiz; çalışmaların son ana kadar kapalı tutulmuş olmasıdır.
Daha önceki jeopolitik kapsamlı yayınlarda, AB konusuna bölüm ayırmakla yetinilmişti. “Avrupa Birliğine Neden Hayır” isimli yayın ise bütünü ile AB’ye ayrılmıştır. Bu ilk yayında; sadece Kıbrıs, Ege… gibi güncel sebeplerle değil; coğrafya, tarih ve kültür içerikli olarak, jeopolitik düzeyde gerekçelerle AB’ye temelden karşı çıkılmıştır.
Yayın geniş şekilde yankılanmış, konuşulmuş, bir yıl geçmeden ikinci baskısı yapılmış; açıklanan gerekçeler ele alınarak tek satırına karşı çıkılmam ıştır. Bugün de bütün ayrıntıları ile geçerliğini korumaktadır. AB’ye temelden karşı çıkan yayın olduğu için gelecekte belge değeri kazanabilir.
Gerçekte AB yandaşları; Kıbrıs, Ege, üniter yapı, Bizans, Ermeni iddiaları, bağımsızlığımız, egemenliğimiz gibi konulara hiç yanaşmıyor, AB üyeliğinin bu duyarlı sorunları nasıl etkileyeceği üzerinde durmuyorlar. Sanki reddeden varmış gibi, sadece genel olarak insan haklan ve demokrasi üzerinde duruyorlar. ışin acı yanı, AB üyeliğinin bu alanlarda bizi geliştireceğini, eğiteceğini savunuyorlar. Sivas Kongresi sırasında benzer fikirler “Manda” başlığı altında tartışılıyordu.
Aynı konuda, ikinci bir yayına gereksinme duyulması, ara dönemdeki gelişmeler sebebiyledir
Jeopolitik ortam çok sık değişmiyor. Bu nedenle de dikkatleri güncel konular üzerinde yoğunlaştırmak, yayını küçülterek okunulabilirliğini artırmak için jeopolitik değerlendirme bir başka yayına ertelenmiştir.
Bu yayında; güncel anlaşmazlık konulan; Atatürkçülük ve Türk Devrimi; Katılım Ortaklığı Belgesindeki sorunlar; din ve Patrikhane dertleri ile Gümrük Birliği üzerinde durulmuştur.
Birinci yayında bulunan ekler bu ikinci yayına alınmamış, gerekli olan başka ekler konmuştur. Birinci yayındaki eklere bu yayın okunurken ihtiyaç duyulabilir.
ılk yayından sonraki gelişmeler arasında, gerçekleşen birçok olay, gelişmeleri etkilemiş ve aşamalandırmıştır: Zirve toplantıları (Nice, Laeken) Maastricht kararlarının bir uygulaması olarak ortak para biriminin (Euro) kullanılmaya başlanması, Türkiye’ye Katılım Ortaklığı (KO) belgesinin verilmesi, Türkiye’nin uyumunu içeren “Ulusal ProgranV’ın sunulması.
Ara süredeki gelişmeler; bazı konuları aydınlatmış, bazılarını öne çıkarmış, daha açık yorum yapılmasına olanak sağlamıştır.
ılk yayının kapağındaki AB bayrağını içeren şekil, her üye ülke için bir yıldız olduğu varsayımına göre çizilmiştir. Geçen zaman içinde 12 yıldızın hiç değişmeyeceği anlaşıldı. Konu, “AB’nin Hıristiyan Bayrağı” başlıklı bölümde ele alınmıştır.
Eleştirilerine açık olduğum değerli okuyuculardan, bu yayını önceki ile birlikte değerlendirmeleri ve yayının tamamını okumalarından başka bir dileğim yok.
Dört mevsimi birarada yaşayan coğrafyamız; güzelliği, zenginliği ve eşsiz konumu ile, kendisine ruh veren Türk insanını bir ananın üretkenliğinde ve cömertliğinde yüzyıllardır destekliyor.
Acaba Avrupa Birliği üyeliğini isteyerek; coğrafyamıza, yüzyılların efendisi tarihimize; anıtsal kültürümüze bağlılıkta kusur mu işliyoruz?
Atatürk’ün bize kazandırıp emanet ettiği, kayıtsız şartsız millet egemenliğine dayalı; tam bağımsız Cumhuriyetimizi Avrupalıların yetki ve insafına emanet ederken hata yapmıyor muyuz?
Egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı paylaşacağımız Avrupa; yüzyıllarca Türkü “öteki” tam Türkçesi ile “hasım” saymaktan vaz mı geçti?
Avrupa Birliği; Avrupa’yı hatıraları ile yaşayan bir bölge olmaktan kurtarabilecek mi? Emperyalizm ve sömürgeciliğin bu zengin müzesi, yeni bir etkinliğin odağı olabilecek mi? Avrupa, devam eden bir düşüş içerisinde mi, yoksa düşüşten sonra başlayan bir yükselişin boyun noktasında mı bulunuyor? Dinamik bir yerde mi yoksa durgunluğun çırpınışı içerisinde mi?
Bütün bu sorular sağlam jeopolitik araştırmalara dayalı cevaplara kavuşturulmamıştır.
çok yönlü bir kavşakta bulunuyoruz. Seçeneği bol, bir ölçüde önü az görülen evrensel ölçülerde canlı bir jeopolitik yapılanma durağındayız. Hızlı düşünülmesi, fakat doğru önlemler üretilmesi gereken bir dönüm noktasındayız.
Avrupa Birliği üyesi olmayı istemek büyük değişikliklere, hatta dönüşümlere sebep olacak çok zor bir karar. Bir iki kişinin siyasi tercihine; büyük bir milletin tarihi ve geleceğe yönelik kaderi emanet edilmemeli.
Anayasamızın 90’ıncı Md. (Ek-B) 4’üncü paragrafı ihlal edilerek; Helsinki Kararlan, Katılım Ortaklığı Belgesi ve bunlara göre hazırlanan Ulusal Program Anayasada ve diğer yasalarda yüzlerce değişikliği ve yeni yasaları gerektirdiği halde “Bir kanunla uygun bulunmaları” gerçekleştirilmemiştir. Bu bir anayasal ihlaldir. AB üyeliği ile ilgili anlaşmalar -1963 Ankara anlaşması hariç-Anayasanın gereği yerine getirilmeden yürürlüğe konmuştur.
Yapılan eksik işlemlere gerekçe olarak Gümrük Birliğinde “Karar”, Ulusal Programda “Program” isminin kullanılması gösteriliyor. ısmi ne olursa olsun yasa değişikliğini gerektiren ve dış ülke veya ulusüstü birimlerle yapılan her tür sözleşmeye 90’ıncı md. (Ek – B) hükümleri uygulanmalıdır.
KAYNAK: https://zafercagdas.tr.gg/A-.-B-.–GER%C7E%26%23286%3B%26%23304%3B.htm