ZİHİN
‘Cennette bile zihnimde cehennemi yaratırım’ sözünü ilk duyduğumda aslında bir insanın kendine nasıl yüklendiğini düşündüm.
Bu dünyada kimin ne kadar ömrü olduğunu kimse bilemez. Sürekli eleştirilmekten korktuğumuz bir yaşamda bize sunulan cenneti bile nasıl yaşayabiliriz ki? Bu hayattan beklentimiz nedir? Aşk, sevgi, özgürlük, kırgınlık, yaşam, ekonomi derken ömrümüzü bir hiç uğruna tüketiyoruz. Yaşarken neden zevk aldığımızı bile bilmiyoruz bazen. Bu dünyada en büyük cehennem zaten ne istediğini bilmemek. Ayna karşısına geçip kendime en çok sorduğum soru budur; ‘Ben bu hayattan ne istiyorum?’. Cevabı hep aynı oluyor; bilmiyorum. Bilmemek canımı o kadar yakıyor ki boşa geçiriyorum ömrümü. Bir amaç var; yaşamak. Ama nasıl?
Rüzgara kapılıp beni nereye savurursa savursun diyorum yine en başa dönüyorum. Pusulamın ne olduğunu çözmeye çalışmak yerine zamana bırakıyorum. Bu sefer kendi kendimi yediğim yıllar ile karşılaşıyorum. An’da kalmaya çalışmakta işe yaramıyor. Yanlış seçimlere sürükleyebiliyor. Bu sefer iyice çıkmaza giriyorum. Ölüme yaklaştıkça daha çok elim ayağıma karışıyor. Yapamadığım şeylere küfrederken buluyorum kendimi. Sonra küfür ettiğim için kızıyorum kendime. Yani yine ben kendi kendime cehennemimi yaratıyorum. Belki cenneti aramıyorum, aradığım o cennet hiç yok. Bazen cehennemi kabul edersem cennette olduğumu varsayıyorum. Sonra yine çıkmaza giriyorum. Ne yaparsam yapayım yine kendime yapıyorum.
Susturamadığım benliğimi arıyorum her yerde. Halbuki bir konuşmasına izin versem belki bütün problemler çözülecek fakat bu seferde kendime itiraf etmekten korktuğum şeylerden kaçıyorum. Halbuki hepsini zamanında ben yaşamak istemedim mi? Neden pişmanlık çekiyorum. Pişmanlıkta en doğal duygudur bu hayatta. Aynı hatayı iki kere yapmakta normaldir size büyük zarar vermediği sürece. Sonucu ne olursa olsun onları yaşamayı istedik ve yola devam ediyoruz. Pişmanlıklarla cehennemi sunmakta çözüm değil hayatımıza.