Yasakların İçinde ki Yasaksız
Aklıma gelen ilk soru: Başlığım sizlere ne çağrıştırdı? İstanbul… Yasakların içinde ki yasaksız şehir… Mesela İstanbul’da Cumartesi gecesi evde oturmak yasaktır ama Pazar günü de brunch hazırlamak esastır. Sol şeritten 80 km/s hızla giderseniz selektör yemek alışkanlıktır ama trafikte korna çalmamak da alışkanlığın dışına çıkmaktır. Yasakların içinde ki yasaksız şehir.İstanbul hem ayıplar hem yüceltir. Mesela şık bir elbisenin altına mat ve siyah külotlu çorapla şahane topuklu ayakkabılar giydiyseniz İstanbul sizi yüceltir ama çorabınız kaçtıysa ayıplar. Kimsede sormaz bu arada acaba bu kadının çorabı nasıl yırtıldı diye. Öndeki adam dörtlüleri yakmış bekliyor, kör mü ki yol vermiyor? Bu sorunun cevabı evet olsa İstanbul belki utanır ama yaşamaya devam eder. Biz metropol çocuklarının yapmaya doyamadığı aktivitenin gizemini açıklıyorum sizlere: İnsanları hiç bıkmadan yargılamak ama aksiyonlarının nedenlerini hiç merak etmemek. Daha sonra da başka metropol çocukları neden bizim dertlerimizi görmüyor, anlamıyor, çözmeye çalışmıyor diye trip atmak.Her rakı sofrasına oturduğumuzda, bizim göstermediğimiz sağduyuyu başkaları da bizlere göstermiyor diye şikayet etmek… Anlayış göstermeden anlayış beklemek… Zilzurna sarhoş olmak ama sen olmadığında olanı ayıplamak… Evine gidip (_)igaranı sarmak ama haberlerde gördüğün zaman aman çocukların haberi olmasın diye gözlerini kapatmak…. Sevgiline aşık olmak ama annenle babanın yanında öpüşmekten utanmak… Ne kadar bayılıyoruz yasak koymaya ama yasakları da yok saymaya. Belki de yasakların içinde yasaksız yaşamak biz metropol çocuklarının genetiğine kodlanmıştır, ne dersiniz?