İki Özgürlük Kavramı / Isaiah Berlin
Isaiah Berlin’e göre iki farklı özgürlük kavramı vardır: negatif ve pozitif. Negatif özgürlük, kişinin başkalarının müdahalesi olmaksızın içinde serbestçe hareket edebileceği alanı ifade eder. Pozitif özgürlük ise kişinin şu veya bu yönde hareket etmesini belirleyen müdahalenin kaynağıyla, yani; beni kimin yönettiği ile ilgilidir.
Negatif özgürlük anlayışı için “beni kimin yönettiği” değil, fakat benim eylemlerimi sınırlayan/kısıtlayan ne kadar kuralın var olduğu önemlidir. Buna karşılık pozitif özgürlük bakımından önemli olan müdahalesizlik alanı değil, fakat kişinin kendini yönetmesidir. Bundan dolayı pozitif özgürlük, kişinin kendisi tarafından konmuş olması şartıyla fazlaca kısıtlamanın varlığıyla bağdaşabilir. Berlin’e göre, bu kişinin kendini yönetmesi anlayışından kolaylıkla, burada söz konusu olan kendi’nin fiili ben değil, fakat gerçek veya rasyonel ben olduğu düşüncesine, oradan da kendi fiili benleri üzerine insanların “gerçek” benlerini koymak suretiyle, onları özgür olmaya zorlayabileceğimiz anlayışına geçilebilir. Bir şeyden özgürlük ile bir şeye özgürlük.
Cumhuriyetçilik tartışmasının siyaset felsefesine yeniden kazandırılmasındaki en büyük paya sahip olan Skinner başarısını cumhuriyetçi düşünce geleneğinin siyasal topluluk ve özgürlük hakkındaki klasik temaları yeniden tartışmaya açan bakış açısından kaynaklanır. Skinner bir yandan cumhuriyetçi düşünce geleneğini çağdaş tartışmalar bağlamında bir alternatif olarak yeniden gündeme getirirken, diğer yandan da negatif özgürlük kavrayışına ilişkin liberal yorumları değişime uğratır. Skinner’in hedefi, çağdaş siyaset felsefesinin yerleşmiş iki özgürlük kavrayışının iddia edildiği üzere bir karşıtlık bulunmadığının ispatı yoluyla, sosyal ve bireysel özgürlüklerin sadece karşılıklı ilişki içerisinde ilerletilebileceğini göstermektir. Berlin’in yorumuyla negatif özgürlük şu sorunun cevabını bulmakla ilgilidir: Öznenin içinde kabiliyetinin el verdiği şeyleri yapmaya veya olmaya, serbest olduğu ya da olması gerektiği alan nedir? Berlin’in negatif özgürlük kavramını ortaya koyduğu soruya bakılacak olursa, öncelikli kişilerin kabiliyetlerinin el verdiği şeyler oranında özgür olduğu söylenilebilir.Berlinci çözümleme bağlamında özgür görünülse dahi negatif anlamdaki özgürlükleri sınırlanmış demektir. Böylece bireyin kendini gerçekleştirmesi engellenmiş olur. Berlin negatif özgürlük kavrayışı yoluyla özellikle sözleşme kuramcıları tarafından öne sürülen doğal hakları koruma altına alır ve bu alandaki müdahaleleri engellemeyi hedefler. Bu nedenle özgürlüğün negatif yorumu modern sözleşme kuramcıları tarafından alttan alta desteklenir. Dolayısıyla Berlin’e göre hakları koruyan bu alanın geliştirilmesi, sosyal yaşamın talep ettiği ödevlerin azaltılmasıyla ilişkilidir. Buna karşın Skinner’ın çözümlemesi varolması istenilen hakları korumanın yolunun ancak sosyal ödevler üstlenmek yoluyla olanaklı olduğunu ortaya koyar. Öte yandan Berlin’in negatif özgürlük karşısına yerleştirdiği pozitif özgürlük kavramıysa benlik hakimiyetini ya da kendi kendisinin efendisi olma isteğini ortaya koyar. Böylece pozitif özgürlük, bireyin kendi saptadığı eylemleri yapma ve bunları yaparken de dışsal güçler tarafından etkilenmemiş olmasını gerektiren bir özgürlüktür. Ancak bu noktada Skinner, pozitif ve negatif özgürlük kavrayışları arasında tam bir karşıtlık ilişkisinin bulunmadığı konusunda uyarıcıdır; çünkü Berlin’in kendi çözümlemesine göre, dışsal güçler tarafından engellenmiş olmayan erdemli eylem özgürlüğüne sahip olan herhangi birinin koşuludur. Berlin’in liberal ve cumhuriyetçi düşüncenin özgürlük kavrayışlarını betimlemek üzere ortaya koyduğu negatif ve pozitif özgürlük kavramları, Skinner açısından özgürlüğün taşıdığı potamsiyelleri ifade etmeye yetersizdir. Skinner’a göre Berlin’in çözümlemelerinde özgürlüğün üçüncü biçimini görmedeki eksikliğin nedeni, Berlin’in özgürlük kavramı üzerine tarihsel açılımları kullanmamış olmasından kaynaklanır.
Buna karşın Skinner’a göre tarihsel bağlamdan bakıldığında, özgürlüğün uzun zamandır gözden kaçırılan üçüncü bir yolu olarak cumhuriyetçi bakış açısı, sosyal özgürlük konusunda alternatif çözüm önerileri üretebilecek bir potansiyele sahiptir. Skinner’ın cumhuriyetçi geleneğin tarihsel olarak izini sürmekteki amacı bireysel ve siyasal özgürlüğü aynı anda ele alan negatif bir özgürlük tasarımı ortaya koymaktadır. Böylesi bir özgürlük kavramını bulmak için Skinner tarihe yönelmeyi önermektedir. Skinner’in çözümlemeleri, cumhuriyetçi özgürlüğü, negatif özgürlük tanımına yaklaştıran yenilikçi bir çabadır. Bu çabaya yol gösterecek olan yine tarihi çalışmalardır.
Arendt’in özgürlük tanımının, batı siyasal düşüncesinde, önce Kant’ın ayırt ettiği sonra da İsaiah Berlin’in açımladığı negatif ve pozitif özgürlük anlayışlarının dışında kaldığı söylenebilir. Berlin’in ortaya koyduğu biçimiyle, negatif özgürlük, müdahalenin olmaması halidir. Hiç kimse benim yaptıklarıma karışmadıkça; zorlama ve engelleme olmaksızın seçimlerimi yapabildiğim oranda, negatif olarak özgürümdür. Bir başka ifadeyle negatif özgürlük anlayışı genel olarak bireyin kendi bedeni ve zihni üzerindeki egemenliğini kapsar ve aynı zamanda birey yakın çevresi ve kişisel mülkiyeti üzerinde de bir egemenliğe sahip olur. Özgür olmak demek, kişinin zihnine, bedenine ya da mülkiyetine kimsenin dokunamaması, bunlar üzerindeki haklarını ihlal edememesi anlamına gelir. Arendt, denetim ve egemenlik içermeyen bir siyasal özgürlük anlayışı geliştirmekte, özgürlüğü insanın iradi olarak bir eylem yapması şeklinde tanımlamaktadır. Eylemde bulunma halini ise, başka insanların varlığına bağlı olarak, bireysel (özel) değil, kamusal bir faaliyetin içinde bulunmak şeklinde düşünmektedir. Dolayısıyla Arendt için özgürlük, ne negatif özgürlük taraftarlarının savunduğu gibi bireysel kısıtlamalardan azade olmak, ne de pozitif özgürlük taraftarlarının iddia ettiği gibi kişinin arzularını denetleme iradesine sahip olmak anlamına gelir. Ona göre özgürlük, insanların birlikte hareket edip, ortak bir dünya, yani kamusal bir alan oluşturdukları zaman ortaya çıkan, bu alanda gerçekleştirilen eylemlere bağlı olarak da sonuçları öngörülemez ve denetlenemez olan bir olguya tekabül eder. Cumhuriyetçi fikrine ilişkin değerlendirmelerde genel hatlarıyla iki yaklaşım öne çıkmaktadır. İlk yaklaşımda, yetkilendirilmiş bir gücün genel refahı temin edici erke sahip olduğu vurgulanmaktadır. Buna göre her insan kendi doğal özgürlük sınırlarını toplumun özgürlüğü lehine sınırlamakla yükümlüdür. İkinci yaklaşımda ise, genel refah ve ortak iyi referansını bir prosedüre tabi kılmayı ve aynı zamanda siyasal aktörlerin erdemine vurgu yapmayı önemsemektedir. Arendt, cumhuriyetçilik kuramında başat konumda olan ve bir topluluğun veya siyasal birliğin varlığının değerine vurgu yapan neo-Roma akımına Aristotelesçi hassasiyetler üzerinden alternatif sunabilmiş ve siyasal eylemin kendisini, insan yaşamının en üst aşaması olarak tanımlamıştır. Genel olarak değerlendirildiğinde Arendt’in cumhuriyetçilik anlayışı, sosyal birliğin olmadığı bir bağlamda siyasal birliğe dayanan bir cumhuriyetin yeniden hayata geçirilmesi olarak nitelendirilebilir.