Genel

ASIL MESELEMİZİ UNUTTUK! KİMİZ, KİMLERDENİZ…

Abone Ol 

Her insan belli bir fıtratta, belirli özellikleriyle ve yetenekleriyle ya da bazı eksiklikleriyle fani dünya hayatına gözlerini açar. Bunu seçme gibi bir şansı yoktur; Çünkü o insan geldiği yeri, ailesini ve soyunu seçmek gibi bir ihtimal olmadan gelir. Hayatının devamını seçmek ve yaşamak ise insanın kendi iradesine bırakılmış bir imtihandır.

Günümüz toplumlarında insanların geldiği yeri unutup elde ettikleriyle kendilerine yeni bir kimlik ve aidiyet yüklemeleri ise kaçınılmaz bir çoğunluğa ulaşmakta ve gün geçtikçe artmaktadır. Ait olduğu yeri reddedenler ve bundan utanılacak vaziyette olanlarda aşikar. Peki bunu aşılayan faktör nedir ?

En temel sebebini düşünecek olursak; Hak ile Batıl’ın mücadelesidir. Buna da şöyle açıklık getirelim ki anlaşılsın. Batıl dediğimiz hak din İslam’ın dışında kalan inançlar ve dinler. Batıl islamı bölmek ve birbirlerine düşürmek amacıyla, Müslümanları dil, ırk, mezhep ve milliyet kavramlarıyla birbirinden ayırmak istemesidir. Bu sebepten biz Müslümanlar asıl kimliğimizin İslam olduğu unutmamalıyız. Bunun yanında bizlere verilen dünyalık kimlikleri sanki kendimiz seçmişçesine övüp yermek yerine inancımızı övmeliyiz, inancımızla övünmeliyiz.

Kimlik meselesi hemen hemen her toplumda kişiden kişiye farklı anlaşılabilir. Bizim ülkemizde buna değineceğimiz nokta bireylerin arasında bu farklılıkların oluşmasının sebepleridir. Her birey kendini bir yere ait olduğunu söyleyecektir ama bunun bölgesel farklılığı nedir ?

Misal; Anadolu da kimlik ve aitlik ilişkisine dair söylemler anlaşılırdır. Oralarda kimlerdensin sorusuna bireyin soyadını söylemesi yeterlidir. Ancak kentlerde bu soruya verilen cevaplar bazen oy verdiği partiyi, bazen dini inancını, bazen mensup olduğu tarikat veya cemaati, bazen ise belli fikirle bir araya gelen gruplar olarak anlaşılmaktadır. İşte sorun da tam olarak burada başlamaktadır. Birey oy verdiği partiye göre sağcı , solcu , dinci , dinsiz , dindar gibi yaftalamalara maruz kalmaktadır. Bu durum toplumda bireyi bir taraf seç, bir yere ait ol şeklinde aidiyet dayatmalarına bir örnektir. Bu dayatmalar farkında olmadan aşırı bağımlılık, iç çatışmalara, sorunlu ilişkilere sürükler. Tüm bunlar, aidiyet ihtiyacının dengesiz bir şekilde kullanılmasıyla ortaya çıkar.
Bu dengesizliği ortadan kaldırmak günümüz şartlarında imkansız bir hali aldı ve daha da ilerlemektedir. Bireylerin kendini bir yere ait hissetmesini dayatan ve toplumumuzu bu denli ayrıştırmaya çalışanlara dur demesini bilmeliyiz. Her birey kendi kimliğini elbette kabullenmeli, nereden geldiğini bilmeli ama bununla övünmekten kaçınmalıdır. Çünkü bu kendi kimliğiyle övünmesi onu daha da tehlikeli bir hale getirmesine yol açabilir.

Asıl meselemiz, kimliklerimiz veya ait olduğumuz toplum değil, Ümmetin birliği ve Müslümanlığımızdır.

Yzr: Kadir Küçük

Abone Ol 

Kadir Küçük

Site Yöneticisi ve Kurucusu I Araştırmacı I Yazar I Şair I Web Site Mimarı

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu