Farkındalık

Anlamanın Anlamı Üzerine

İnsan her zaman anlaşılan bir varlık mıdır?

İnsan her zaman anlaşılan bir varlık mıdır?

Belki değildir… Belki insan sadece konuşur, konuşmak anlaşmak mıdır? Kendi ağzımızdan çıkan her duygu durumunu biz bile anlar mıyız?

Belki bir kafede küçük bir arkadaş grubuyla tatlı sohbet halindeyken, bazen en çarpıcı ve kritik düşüncelerimizi heyecanla savunurken, bazen günlük bir konuşmanın ortasında… İnsanın kendisini ifade ediş biçimi, iç’inin dışa vurumu “dil”dir. Kendini anlatan, anlamını bulabildiği kelimeleri seçer ve kendini aktarır. Peki her konuşan insan, anlaşılır mı?

Anlaşmak, en az iki kişilik bir eylem gerektirir. Konuşmak kadar dinlemekte önemlidir, şimdi avazımızın çıktığı kadar çığlık attığımızı; bağıra bağıra konuştuğumuzu düşünelim. Bu durumda bile birileri sizi duymak istemeyecek, kulaklarını tıkayacak ve çığlığınızla baş başa kalacaksınız. Sonrasında ise insan, avazı çıktığı kadar susmayı tercih ediyor.

Bizleri anlaşmanın önünde engellere yönlendiren farklı fikirlerimiz, tabularımız, asla olmazsa olmazlarımız ve ötekilerimiz mevcut bir diğer niceleriyle beraber. Tamamen objektif olabilmek, kendinden bile soyutlanmak  ve birini dinleyebilmek, duyabilmek, dokunabilmek insan için gerçek bir erdem gerektirir. Önyargılarından uzaklaşarak, o zamana kadar okuduğu, öğrendiği şeylerden kendine aldıklarını bile belki kenara koyarak; aklının süzgecinden geçirdikleriyle ayakta ve kendine ait düşünceleriyle oturan biri bile, ne kadar anlamak için çaba gösteriyor bir diğerini?

Çok az.

Çok az çaba gösteriyor.

Çünkü istemiyor.

Ve bir diğerini hep küstürüyor. Hayatta her zaman bazı insanlar, anlamak istemediklerimiz olacaklar. Bizler de bir diğerlerinin, anlamak istemedikleri olduğumuzdan sesimiz günden güne kısılacak.

İnsanı, insana en çok yine insan küstürüyor çünkü anlaşılamadığını düşünen her insan küser, kapanır. İçinde bir dünya yaratan bizler, sadece ona tutunabiliyoruz çünkü etrafımızda gerçekten değer verdiklerimiz dışında tutunabileceğimiz hiçbir alan kalmadı. Her birimiz okuduğumuz kitaplarda ezberlediğimiz cümlelerle bir şeyleri savunuyoruz fakat o cümleleri aklımızın süzgecinden geçirdikten sonra vardığımız noktaları duyuramıyoruz, çünkü bu aşamadan sonra dinlemek için gücümüz kalmadı.

Artık anlaşamıyoruz.

Büşra ERCAN

1999 yılında İstanbul'da doğdum. Çocukluğumdan beri duygularımı en iyi şekilde kalemle aktardım. Her zaman kendim için yazdım. Üniversite hayatım boyunca düşüncelerim şekillendikçe yazmak benim için daha da ayrı bir önem kazandı. Şimdi yine en çok, kendim için yazıyorum.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu