Genel

Mektup

Abone Ol 

Dalgalar kayalıklara sertçe çarpıyordu. Her çarpışında zihnimde depremler oluyordu. Yanımdaki kadın kendini karnındaki bebeğiyle beraber denize teslim ediyordu. Hareket edemiyordum. Kurtaramıyordum. Korkuyordum. Dalgalar gittikçe yükseliyordu. Ölümden kaçamıyordum. Geçen her dakika nefes boşluğuma yirmi sekiz bıçak saplanıyordu. Bıçakların her biri maviye boyanıyordu. Dalgalar beni boğuyordu. Gözlerimi kapatıyordum, artık vazgeçmiştim. Ben de teslim oluyordum, üzerime gelen suyun beni alıp gitmesini bekliyordum. Bir sonraki dalga sondu biliyordum. Yok olmama saniyeler vardı. Benim aklımda yine o vardı. Beklediğim an gelmişti, son dalgaydı bu. Dalgalar bedenimi ele geçirirken ellerimde bir el, dudaklarımda bir nefes hissettim. Gözlerimi açtım, ilk önce ellerimdeki ellerini gördüm. Sonra suyun içindeki bedenini, dudaklarını, en sonda gözlerini… Çipil çipil bakan, ömrümü adadığım o kahverengi gözler gözlerimdeydi. Bir kez daha boğuldum. Nefes boşluğuma yirmi sekiz bıçak daha saplandı. Yirmi sekizini de çıkarmaya çalışmadım. Ellerimi bıraktı, beni suyun derinliklerine itti. Bıçakların her biri kırmızıya boyandı. Ellerim karnıma gitti, karnımda bir bebek vardı. Dehşete düşmüş gözlerle başımı kaldırdım. Yok olmuştu. Beni bırakmıştı. Karanlığa gömülüyordum. Çığlık atıyordum.

Derin uykumdan sıçrayarak gözlerimi açtım. Henüz gerçekliğe anlam vermeye çalışırken ellerim karnıma doğru gitti. Gördüğüm kabusu hatırlamak bile istemedim. Biraz ayılmak için yatağımdan kalktım ve sert bir kahve yapıp kendimi şalımla birlikte her gün oturduğum balkonuma attım. Ahmet abi bakkalını açıyordu. Hüseyin amca balkonda eşiyle kahvaltı yapıyor, Hatice teyze çamaşır asıyordu.

Gözlerim Tarık’ın eskiden yaşadığı daireye doğru kaydı. Sol gözümden düşen yaş yanağımda kendine bir yol çizdi ve kalbime damladı. Onu çok özlemiştim.

Titrek bir nefes alarak oturduğum yerden kalktım ve içeriye geçtim. Acısı günden güne hafifler demişlerdi. Onsuzluğa alışırsın, herkes alışır demişlerdi. Alışamamıştım. Onu doya doya sevemeyeli altı yıl olacaktı bugün. Tarık öldü demişlerdi bana. Tarık öldüğü günden beri hiç bu kadar yaşamamıştı oysaki.

Tarık nasıl ölebilirdi ki ?

Her gün hiç yaşamadığı kadar yaşatıyordum ben Tarığı. Duvarlara astığım yüzlerce resim karesinde, bana kalan parfümünde, her gün en sevdiği yemeği yaparak yaşatıyordum. Bana bıraktıklarıyla yaşıyor, yaşatıyordum. Dolabımın çekmecesini açtım ve Tarık’ın benim için ne zaman yazdığını bilmediğim mektubunu çıkardım. Bunu Tarık vefat ettikten sonra çekmecesinde bulmuştum. Gülümsedim ve artık sararmaya başlayan defter sayfasını okumaya başladım.

“Sevgilim Aybüke

Bu mektubu okuyorsan muhtemelen hayat bizi korkunç bir trajedi ile cezalandırmıştır. Dilerim bu mektubu hiç okumazsın…

Senden önce kimsesi olmayan, öylece yaşayıp giden sıradan biriydim. Bir amacım yoktu, uğruna öleceğim, ya da çaba göstereceğim herhangi bir şey. Yaşamayı sevmiyordum. Daha doğrusu benim için yaşamı güzel kılacak hiçbir şey yoktu.

Sonra seni gördüm. Hayatım boyunca gözlerimin kadrajına giren tek güzel şeydin. İlk defa birini istedim. İlk defa uğruna ölebileceğim birini istedim. Seni çok istedim ben Aybüke. Yaşamak için nedenler verdin bana. Ve ben her gün gözlerini gördüğüm için şükrettim yaşadığıma. Annem oldun benim, arkadaşım oldun, sevgilim oldun, eşim oldun. Ve en önemlisi yaşama sebebim oldun.

Nefret ettiğim adımı sevdirdin bana. Adımı sesinden duymak ister oldum. Sıradan biriydim ben, aşkımızla özel oldum. Kalbime kimsenin giremeyeceğini düşünüyordum. Beni yanıltan ilk insandın, çünkü ben seni çok sevdim karam.

Bir gün hayat bizi ayırırsa Aybüke, bilmeni isterim. Ben seni sadece yaşadığım süre boyunca sevmeyeceğim, ruhum bedenimden ayrılıp toprakla karıştığında bile kalbimde yalnızca sen olacaksın. Ölmüş bile olsam o kara toprağın altında bedenim çürürken bile seni seviyor olacağım. Bunları yazdığım için bana kızıyor olmalısın. O yüzden umarım bu mektubu okuyacağın kötü herhangi bir şey olmamıştır. Ve umarım seni ağlatmıyorumdur.

Sevgilim, canımın anlamı. Bir pikap istiyordun. Gelecek sevgililer günü için sana bir pikap aldım. O zamana kadar sevdiğin tüm albümleri biriktirmeye çalışıyorum senin için. Kaç plak oldu henüz saymadım. Senin için bir şeyler yapmayı çok seviyorum Aybükem. Eğer veremezsem, hayat bizi ayıracak olursa, dolabımda saklıyorum sevgilim. Doya doya dinle, dinledikçe beni hatırla olur mu ?

Bir şey olacağından değil, öyle yazmak istedim sadece… Sen pek karıştırmazsın benim odamı. Bir gün kaybedersen beni, mutlaka gelirsin eşyalarımı almaya. O zaman çekmecemin içinde, mavi defterimin arasında bulacaksın bu mektubu.

Dilerim hayat bize upuzun bir ömür vadeder sevgilim. Seni çok seviyorum Aybükem. ”

Yirmi sekiz yaşında vermiştim ben Tarığı toprağa. Yaşasaydı otuz dört yaşında bir adam olacaktı. Onu toprağa teslim etmiştim evet, ama sevmeyi hiç bırakmamıştım. Bedeni yanımdan silinip gitmiş olabilir, ama ruhunun benimle birlikte olmadığını kim söyleyebilirdi ki ?

Bana yazdığı mektubu dörde katladım, gözlerimi kapattım ve Tarık’ın tarçın kokan teninin kokusunu hissettim. Gülümsedim. Benimleydi.

Ve sonsuza kadar benimle olacaktı.

Abone Ol 

Feyza Güney

2002 yılında Yalova'da doğmuştur. Liseyi bitirdikten sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü okumaya başlamıştır. Öğrenim hayatı devam etmektedir. En büyük ilgi alanları, yazarlık ve resim üzerinedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu